İnsanın ruhu, bir aynadır aslında. O aynada iç dünyasının tüm renkleri görünür. Kimisi o aynayı sevgiyle, merhametle parlatır; kimisi ise kinle, nefretle karartır. Ruhunu temiz tutmayan insan, önce içindeki ışığı söndürür. Ardından yüreği kararmaya başlar; sevgi yerini öfkeye, anlayış yerini kıskançlığa bırakır.
Yürek bataklığa dönünce, artık ne güzel sözler işe yarar ne de iyi niyetler. Çünkü bataklık, dokunduğu her şeyi içine çeker. Bir insanın ruhu bataklığa dönmüşse, oradan çıkan her düşünce, her kelime, her davranış zehirlidir. O zehir önce kendini, sonra çevresini yok eder.
Ruhu temiz tutmak kolay değildir. Çünkü dünya her gün biraz daha kirleniyor; sahte tebessümler, menfaat üzerine kurulmuş ilişkiler, iki yüzlülük ve bencillik ruhumuzu kirleten en büyük mikroplar haline geldi. Fakat insan isterse, o kirin bulaşmasına izin vermez. Temiz bir niyet, dürüst bir kalp ve iyi bir bakış açısı, ruhun en güçlü kalkanıdır.
Bir düşünelim:
Neden bazı insanlar konuştuğunda içimize huzur dolar da bazıları konuştuğunda içimiz sıkılır?
Çünkü birinin dili yüreğinden doğar, diğerinin dili ruhundaki karanlıktan.
İnsan ne yaşarsa yaşasın, ruhunun temizliğini koruyabilirse yüreği bataklığa dönmez.
Güzel bir söz vardır: “Dil kalbin tercümanıdır.”
Kalp neyle doluysa dil onu söyler. Kalbinde kötülük olan, en tatlı kelimeyi bile zehire çevirir; kalbinde sevgi olan ise en sert cümleyi bile yumuşatır.
Bugün en büyük sınavımız, kalbimizi kirletmeden yaşamayı başarabilmektir. Çünkü ruhunu temiz tutan, yüreğini bataklığa dönüştürmeyen insan; sadece kendine değil, çevresine de ışık olur.
Unutmayalım:
Ruhun aynası kalptir. Kalbin aynası da dildir. Eğer bir yerde dil zehir saçıyorsa, bilin ki o zehir, çoktan ruhun içine işlemiştir.
Ruhunu temiz tut, çünkü insanın asıl yüzü aynada değil, yüreğinde görünür.
Yüreğini temiz tut, çünkü orası bataklığa dönerse, ne kadar süslenirsen süslen, içindeki çamur dışına taşar.

